4 Nisan 2010 Pazar

Kırılmış şeylerin nihayetine ve söz klarnet'te


Allerjik rinit mağduru bir toz tüketicisi olarak ikinci el kitap satan yerleri arşınlamakta üstüme yok.bu akım size göre ‘’ıssız adamın ada’sı ‘’nın ikinci el kitapçılardaki başı yana eğik kitap seçmesi ile başlamış olabilir ama uyarıyorum ben 5 yıldır bu aktiviteyi gerçekleştiriyorum. Maksat aralarında post it’lere yazılı notlar bulmak değil, benden önce bir elin işaret parmağının , dudakta ıslatılıp sayfayı çevirmesi de değil. Alerjik rinit’i şaha kaldıran toz kokusunu almak ise kesinlikle değil. Ummadığım şeyleri bulduğumda pek söylenemez. Sanırım tek gayem entelliği ucuza kapatmak. Elif şafak hanımefendi’nin ‘’aşk’’ adlı kitabını ilk çıktığı hafta satın almak ve içindeki vanilya kokulu ayracı burun deliklerime sokmak ve ona 10 tl ödemek işime gelmiyor. 3 yıl sonra 2 tl ‘ye değil elif şafağın aşkını, elif şafağı bile kapatacağım günler yakınken ne gerek var, har vurup harman savurmaya. İt kırkarak kazanılan paranın kıymetini ‘’kab’’dan aldığım 200tl lik çizmelerde öğrenemeyebilirim ama kitaptan kısıyoruz işte. Bu da kadınsal bir zanaat.
Bugün gene öyle bir yerdeyim, elimi attığım yeri kurutmaya geldim edasıyla girdim kapıdan içeri. Dükkan oldukça eski, sahibi desen dükkandan eski, çırağına diyecek yok. Allah’ı var kirli sakalı ile kapattığı sivilceler onu çekici kılıyor. Tanıdık bir yüzüm ben, dükkan tanıyor, sahibi tanıyor, çırağı tanıyor. Öyleki; bana plonidal sinüsünden ve kuyruk sokumundan bahsedecek kadar. Aramızdaki ilişkinin boyutu ,dünya ahiret kardeşiz!........ama bugün şaşıracağım kadar süprizlerle doluydu. Küçük meblağlarla büyük tatlar aldığım bir yerdeyim, keyfime diyecek yok. . Alif Art müzayedesinde Fikret Mualla’nın tablosunu alacak kadar para vardı da biz mi yedik. Tabi ki hayır! ...ben kitap arıyorum, o cadıya benzediğimin rivayet edildiği bir kitap ‘’portobello cadisi’’…mekan rahat , dilediğiniz gibi at koşturuyorsunuz ama sizde şu kitap var mı? Sorusuna yanıt veremeyecek kadar kalabalık bir yer. Ben raflarda ve kenarda köşede istiflenmiş kitaplar arasında geziniyorum ve elimi attığım yeri kurutuyorum. ‘’sorgunuzla eşleşen veri bulunamadı’’ …diğer raf’a….
Bu arada kulağa hoş gelen bir ses .. klarnet!
Hüsnü şenlendirici’nin aklımda belirmesi ile onu boğazlamam bir oldu. O deniz seki’ye ettiklerinden dolayı da buradan kendisine sesleniyorum. Allahından bul emi!...biri harbi aleti öttürüyor. Sesin geldiği tarafa eğildim. Bizim Mahmut!(adı bu değil) şu kuyruk sokumu hayal mayel gözümde beliren, çenesine konuşlanmış sivilcelerini kılla kamufle eden , çok şık gömlekleri giyebilen bizim Mahmut …helaalll!! Diyesim geldi. Çığırtkanlık etmeden çektim hasır örgülü tabureyi hayran hayran izliyorum. Peçete isteklerini değerlendirse, ‘’benzemez kimse sana’’ yazıp uzatıcam. Ama yok, söze hacet yok. Kabartılacak tek şey var ya bu çocuğun ego’su yada kulak…
Çalıyor…
‘’ah istanbul’’
‘’sarı gelin’’
Ve daha bi sürü… en önemlisi de Özcan deniz’in ‘’neredesin firuze’’ filminden ’’beni affet’’… sen böyle bir şey çalacaksın ve ben seni affedeceğim! Ve bir kez daha öğreniyoruz ki hiçbir şey ‘’tesadüf değildir’’ ne ‘’portobello cadısı’’ ne toz kokusu, ne de gerisi teferruat sayılabilecek ince detaylar. Çantımı aldığım gibi çıktım. Karşı tarafa geçtim, bir bank’a oturdum ve Winston blue’yu ateşledim. Klarnet sesi hala geliyor . kaçtığımı anlamış olacak ki, hala beni affet’i çalıyor.
Bense mırıldanıyorum.

Ben seni sevdiğim zaman bu şehirde yağmurlar yağardı….



Minnet borcu: bu yazıyı yazmamda emeği geçen tüm üflemeli çalgılara, kirli sakal müdavimlerine, neredesin firuze yapımcılarına, kader’e, toz kokusuna, küçük iskender’e, klarnet mi?, klarinet mi? tartışmacılarına , yağmur’a, çay bahçesi çaylarına, ve tüm çıraklara, aklımda 12’den vurulanlara ve hizmet sunumunda aksaklık yaşanan sağlık kuruluşlarına teşekkürle.

3 Nisan 2010 Cumartesi

Vatan Sana Canım Feda

Şişman, arkadaşına döndü.

+ bok mu vardı bu vatanı herkesten çok sevecek
- sevdik be abi

Sizin otobüste girdiğiniz tribi sikeyim afedersiniz.. Yıllarca dava adamı ol, legal-illegal her türlü olayda aktif görev al sonra bok mu vardı çok sevecek?.. Ebenin amı vardı. Sanki amme hizmeti yapıyor ipne, sanki ben sev dedim.

+ abi bi ülke buldum
- eee
+ tam sevmelik.. adı türkiye, her yanı ayrı cennet anasını sikim
- hadi ya bi bakim
+ oha aşık olunmalık vatan lan burası

Bu ne lan? Bu işin formatı bu mu? Milliyetçi olmadan önce sevilecek vatan mı seçiliyor. Böyle bir yarışmamı var yoksa vatanı herkesten çok sevmek diye? Hayır vatan sevmekten madem bu kadar pişman olacaktın, madem bu kadar değerin bilinmeyecekti, böylesine hayattan alıkoyacaktı seni. Sevmeseydin kardeşim, üniversitede bıraksaydın sevmeyi. Fırıncının kızı birsel'i sevseydin, bana ne. Ülkede hak var hukuk var. Devlet var lan? böylesine zayıf bir kalple isimsiz kahramanı oynamak senin neyine?

Hepsi bir yana sidik yarışı uğruna bu vatanı herkesten çok sevmek için çabaladın yıllarca. Söz konusu vatan olunca gerisi teferruattır dedin. bu minvalde herhangi bir eylemi yapmakta hiçbir beis görmedin. e amına koyum bunun muhasebesini neden otobuste yapıyorsun. En başta sorman gerekeni en sonda ve en uygunsuz yerde soruyorsun sen. Yakıştı mı mağrur duruşuna, sertliğinden ödün vermeyen bakışlarına yakıştı mı bu.. Hayır sahne bu olunca izleyicinin de beklentisi değişiyor.

+ bok mu vardı bu vatanı herkesten çok sevecek
- sevdik be abi
+ peki ya hayatlarımız onlar ne uğruna heba oldu
- öyle deme abi
+...
-...
+ seni seviyorum necati
- ben de seni abi.


Düşündüm de böyle bir hikaye ne ilginç olur değil mi? Dünyanın en fazla özveride bulunan dava adamı yıllar sonra bir pişmanlık yaşar ve eşcinsel dürtülerini dizginleyemeyerek bir anlık patlayışla u dönüşü yapar. Zevk adamı olur apansızın, özel bir halk otobüsünde tabuları, ahlak kurallarını ve piç ettiği yılları takmaksızın yanındaki şişman dava arkadaşıynan sevişiverir. ahahaha bizim ülkede böyle bir film yap, yani yapabil.. sonraki gün iç savaş çıkar. yemin ediyorum iç savaş çıkar. ağır milliyetçiler hoş görüyle karşılasa bile, onların karşısında duran kitle rahat durmaz. Alayı ipne der. Kavga her türlü çıkar, sinemalar ateşe bile verilebilir. dostlar filmdir, kurgudur hepsini geçtim sanattır, yapmayın dersin dinletemezsin ufak ufak ev örgütlenmeleri, yasadışı eylemler sonra... off ülke hepten elden gider valla.

En iyisi biz sanatımızı o kadar da özgürleştirmeyelim. Hem o kadar özgürleştirsen nolcak? SAhneler içinden cımbızlanıp televoleye sikko haber olacak. Mahsun çeksin biz izleyelim, bu ülkenin yaralarına sürekli parmak bassın mahsun, ayak parmaklarını bile bassın. onların da yetmediği yerde bu ülkenin yaralarına kafasını soksun. Ülke olarak rahatlayalım. SAnat sanattır. içinde oyle seks etmeye kaçan, tv'de görülünce kanal değiştirmeye zorlayan, ne bileyim eşcinsellik işlenen, islama dil uzatan filmler çekilmesin. Yapımcılar, yönetmen, oyuncular hepsi bi tencere kuru fasulye koysun önüne ona göre düşünüp karar versin. Biz de sadece anlamış olduğumuza sevinelim herkes mutlu olsun... ötesine ne gerek.


ps. konu apansızın apayrı bir yere gitti, anlamışsınızdır zaten. herhangi bir plan dahilinde yazmadığım için arada oluyor böyle..

Ben Kalkiyim Artik Evden Beklerler


Günlerden Çarşamba mart ayı’nın 31’i bütün keyfiyatıyla çektiği bir gün.
Geceden ıslattığım bir telefon konuşması sonucu ben bir operatörle bi iş’e gideceğim. Bildiğiniz üzre, vaka’da terini silip makas vericem. Nurse dediğin niye vardır ki. Tıp dilinin cerrahi asistan diye nitelendirdiği ben , boncuk boncuk terleyen operatörün terini silmek için yetiştim. Zor zanaat.
Yeni açılışı yapılmış kurdelası daha sıcak bir hastane’de buluşucaz. Adres alındı ,kaydedildi. Hatta opretaör tarafından esnaf usulu ‘’ordan düz git, sola sap, karşına kırmızı ışıklar gelecek sonra aşşşağı doğru sallan’’tarif gayet denk. Bende ki anlama kabiliyeti’de gayet denk öyle ki Oldu paşam kıvamında.

Sabah uyan , süper bi kahvaltı, gözler her zaman ki gibi geceden şiş. Önümde tepmem gereken 1 saatlik bir yol uzantısı, kağnıyla gidecekmiş gibi gözümde büyüdü de büyüdü. Ama yılmak yok , bu tepinmemin karşılığı 200 tl. huzur her şeydir para hiçbir şey diyenin alnını karışlarım.
Köyden indim şehre sahnesi yaşayacak kadar bilmediğim bir yola koyuldum. ‘’ sora sora Bağdat bulunurmuş’’ gibi züğürt tesellisine benzer bu safsatayı pusulam belledim. Bindim bi dolmuşa, her tarafından naylon güller sarkıyordu yemin ederim gördüm. Bik bik bik ‘den geçiyor mu? Geçer abla! Bik bik bik’in yakınıdaki bik bik bik’te inicem ben.. indiririz abla? Uyumlu bir şoföre denk gelmenin haklı gurur ile gönül rahatlığını da bir nebze kattım içime dayadım cam kenarı torpiline başımı kulağımda kulaklık bana iletisi ‘’müzeyyen senar’’ o derce her şey kıvamında. Mutluyum, net!

Ahhaaa geldik abla. Burada ineceksin.. ineriz. Operatör tarifine uygun kırmızı ışık bulmakta sıra. Yürüdüm epey . epey dediğim taş çatlasa 20 dakika. Etrafa bakın ışık yok. İşin garip tarafı yol boyunca gördüğüm tipler bana müjde ar’ın kahvehaneye giriş sahnesindeki esef verici bakışlarla bakıyor, herkes tesbihli ve bildiğin pezevenk bıyıklı. İçimden ettiğim küfürleri yan yana koysan burdan orta amerikaya kadar yol olur. Yok efendim, burada ‘’A’’ sınıfı özel hastane açan beyinden tut, arsayı satan adama, hastaneyi yapan müteahhite , iç mimara, tuğla fabrikalarına. Analarını bile sağ koymadım o derece. Bir terslik var, net!
Ayakların deve toynağına dönsün diye biraz daha yürüdüm. Baktım olacak gibi değil dedim şu tekel bayiine yol sorayım. Sormaz olaydım, elimde tuttuğum maks’ın aslanı çıktı ben ısırdı ısıracak, dönüp kendimi sikicem. Dedim sayın tekel bayii sen ne diyorsun ne demek abla sen yannış yerdesin yeeaaa, ne demek siz etapları karıştırmışsınız yeeaaa, ne demek şorda ki durakta bekleyin 30 dakikalık bir yol tepin gideceğiniz yer orada. Ne demek yannnış yerdesiniz yaaaaaeee!, ne demek indiğiniz yerdeki durağa geri dönün yeeeaaa!, ne demek buralar denk değildir yeaaaa!.. dedi;yürrrü anca gidersin !!!!
Duraktayım…uuueeaaawwwf! Ayaklarıma inen kara su’da yakalasam o soförü boğucam. Maks’ın çubuğuyla tatmin edicem onun o kendinden emin halini. Bekliyorum. Ulan dersin fizan, annemi özledim! Biri gık dese boğazlıycam, gözlerim dolu dolu, öksürsen ağlıycam. Yanımda iki tane bıçkın delikanlı belirdi. Duraktayız…tesbih, hacı misi koku, geğirme, tuşları soyulmuş telefon, beyaz çorap,briyantinli saçlar allam yok yok! Nabızımın göt deliğimin etrafında attığını ömrümde çok fazla hissetmedim ama bu gün Yusuf ve bünyesindeki tüm korkulara götümü kiralayabilirdim…beklentilerim, hayallerim, umutlarım değişti gözümde , hayat değişti. Burdan sağ salim çıkarsam keseceğim koçların sayısını hesap edemedim. Ulan haber alamazlarsa polise kaç saat sonra haber verirler. Diyelim ki aradan 1 ay geçti bulunamadım. annem müge anlı’ya, seda sayan’a, Sinan çetin’e çıkıp, kızımın katillerini bulun ben yandım başka analar yanmasın diye ağlar mı? …ulan diyorum 112’yi arasam ‘’yetişin biri ölüyor’’ desem gelirler mi, gelirler. İyi ama ben adresi bilmiyorum . bu tiplere adres sorarsam, ki bu onların lugatında ‘’karı yollu’’ zarf ı taşıyabilir. Tipler kayık net.. Kapa çeneni, net!

Dolmuş geldi….
Bende ki mutluluk tarif edilemez. Şoföre sarılıp ağlıycam . izah edicem ; abi müşkül durumdayım, seni hangi dinin tanrısı gönderdiyse Allah ondan razı olsun. Sıç boklarını yerim , yıllardır ben meğer senin gibi bir adama hasretmişim. Beyaz atlı prens’i sikiyim, ben kimseyi beklemedim seni beklediğim kadar. Gönlünde yer yoksa ayakta, amuda kalkık hiç fark etmez, seninle ölüme bile giderim. Adam 50 yaşında , net!

Bu arada 10 saniyede bir terini silmek için aradığım operatör’ün telefonu kapalı. Ulan açarsın elbet ana avrat dümdüz. O 200 tl ‘yi kendin harca ibne’nin evladı artanı da götüne sok diycem. Diyecek kadar bozuğum , net!

Soför acemi bakışımı, korkularımı , etrafı saf bakışlarımla siktiğimi anlamış olacak ki, siz nereye gideceksiniz hanımefendi dedi. Allam biri hanımefendi dedi. ‘’yüreğinin götürdüğü yere’’ dedim diycem. O kadar muhtacım, net!adama tarif et ben aslında etapları karıştırmışım. Bik bik bik özel hastanesi…ordan geçmiyoruz…neeaaaaaaaa!!!!! Ama sizi oraya 15 dk uzaklıkta bir yere bırakıyım. Ordan gidersiniz, kolay bulacağınız bir yer endişelenmeyin…oraya gidene kadar soför’ün tuttuğunuz altın olsundan tut, kızınla komşu oğlunla oba ol. Dar gününde Hızır aleyhiselam yetişine kadar tüm duaları sesli ve sürkülasyonu hızlı bir biçimde ettim.
Ve dediği yere geldik. İndim ben…ambulans sesi ilk defa mı bu kadar kulağa hoş gelir, allam doğru yoldayım sen şaşırma yüce mevlam. Ambulans önümden vııınnnssszzz sesiyle geçti arkasından bi taksi el kaldırdım , durdu..bende ki eda amerikan film repliklerine bin basar…öndeki ambulansı takip et!
ben o gün; 12 yıldır yaşadığım şehirde değildim, Ardahan posof’a gittim , net!!!!

Minnet borcu; iş bu yazıyı yazmamda emeği geçen 200tl ye, hanımefendi diyebilen tüm dolmuş şoförlerine, inşaat işçilerine, akıl sağlığına, müge anlıya, maks’a, tekel bayiilerine, fizan’a, yanmayan çakmaklara, 911’e, her zamanki gibi Winston blue’ya, ‘’A’’ tipi hastanelere, tüm ameliyathane ekiplerine bıçkın delikanlılara, sustalılara, müjde ar’a, teşekkürle…

Not:anladık blog saati yanlış ama günde iki defa doğruyu gösteriyor siz ona bakın!

1 Nisan 2010 Perşembe

Hükümsüzdür(...)


Sene 90 ‘lar o vakit aşk’lar daha mı güzel yaşanırdı bilmem. Tek bir gerçek vardı aşk’a tapılırdı belki elimizde fazla malzeme yoktu ve aşk hoyrat tüketim malzemesi olarak gönüllerde henüz yerini almamıştı.
Velhasıl kelam bu tayfaya katılmak gerek dedim ben de aşık oldum o günün böğründe. Aptal aşık gibi davranıyor muydum bilmiyorum ama siyah sana çok yakışıyor dediğinde aklımda beyaz toz bulutları oluşturuyor sonra da kendimi içine atıyordum. Delikanlıydı çağımız ve etik olsun diye değil daha çok doğaçlama usulü deli kanımıza söz geçirmiyorduk. Söz’e dair o yıllarda tek hayal ‘’sözlenmekti’’ bunu da papatya dallarından yaptığımız yüzüklerle yapabiliyorduk. Çok güzel seviyorduk.
Çok işimiz vardı , çoook.
Sabah aynı saat’te apartman önünden seni alacak sakın sektirme. Yelkovan ve akrep o dakikliğimi ömrü boyunca dönse bulamaz.
Staj rotasyonun fotokopisini çektirmeyi unutma, çünkü o da bilmek istiyor bu ay’ki staj sahalarını. O saha’ya saha koordinatörü havasında ziyarete gelir, sevk kağıdını uzatır ve her defasında ‘’tonsilit ‘’ teşhisi ile oradan ayrılırdı. Yılda en fazla 4 defa olunabilen bu tonsilit vakası, haftada 4’e çıkardı. Sağlık bakanlığı dahi bu gidişata el koyamazdı.
Gün batımında pedal çevirme hızı vardı birde. 10 kişiye yakın bir grup , kahkaha sesleri ,her yer toz duman. herkes birbirini geçme telaşında , o ve ben yan yana gidebilme telaşında. Ömrüm kendini heder etse bile yanıma düşüremez bir daha bana o kadar denk birini.
Mektuplar vardı birde, akla hayale sığmayacak şekilde ulaştırılan mektuplar. Ya kız kardeşler kafalanırdı, ya mahallenin ilk girişindeki bakkal’ın oğlu kuzen Fırat. Yazılırdı…. haybeden şeyleri ama yazılırdı. Bir haftalık görüşmeme sürecinde neler yapıldığı ve nasıl özlendiği yazılırdı. Hesap mı veriyoruz şimdi denmeden, gönüllü ifade tutanaklarıydı hepsi ama adına mektup denirdi. Sonuna yazdığı ismini okumayı severdim en çok..deniz..

Aklımda yoktun bugün…bir radyo frekansı 90’lara gidiyoruz ve jale’den üzgünüm dedi. Ve ben hatırladım…
Ev telefonun 2216’yı hatırladım, okul kapısında ellerin ceplerindeki halini hatırladım, belime değen saçlarımı hatırladım,kaldırımda oturup hayat dersi verişini hatırladım, mektup zarfının yapıştırma yerine çizdiğin göz şeklimi hatırladım, kuzenin fırat’ı hatırladım, tüm yol güzergahını, planladığımız saatleri, balkona çıkınca oda’nın ışığını çok uzaktan da olsa görebiliyorum deyişini, ankesör ve jetonu hatırladım, derya’yı ve mehmet’i hatırladım. Çamur köklü papatyaları,Hastane koridorlarını, monitör sesini, yatak kenarı yaparken bana baktığında senden utandığımı, evin üst katındaki kaçak telefon hattını, mecburiyet caddesini, dönüş kavşağını, anneni, baş parmağını, gözlerini , yüzünü hatırladım. Oysa ben tüm yüzleri unuturum.çabuk unuturum.
Sana mektuplar yazıyorum sık sık bilmelisin. Beni tanrı ya çok seviyor ya da nefret ediyor o kadarını bilemem ama seni sürekli yanımda tutuyor buna eminim. Çünkü sen; katkısız sevebildiğim, aşık olabildiğim, kokusunu unutmadığım, mektup yazmayı ihmal etmediğim ve hala boğazıma düğümler atıp, aklımı başımdan alabilen tek insansın.

Sana aşığım…

minnet borcu:ilk ve son aşkım’a şüphesiz her şey sana…deniz’e…